Klarneti uluslararası arenada tanıtan ve sevdiren dört büyük sanatçı ‘Klarnetin Efsaneleri’
Kültür ve Turizm Bakanlığı İzmir Kültür Yolu Festivali kapsamında dünyaca ünlü klarnet sihirbazı Vassilis Saleas, ülkemizi yurt içi ve yurt dışında yıllardır başarıyla tanıtan değerli klarnet virtüözleri Hüsnü Şenlendirici ve Serkan Çağrı ile Tarkan’dan, Sibel Can’a, İbrahim Tatlıses’ten, Teoman’a kadar pek çok starın albümlerinin vazgeçilmez ismi olan Kirpi Bülent (Bülent Altınbaş),Türkiye’de ilk kez “Legends of Clarinet” olarak aynı sahneyi paylaştı.
Advertisement
Klarneti uluslararası arenada tanıtan ve sevdiren dört büyük sanatçı “Klarnetin Efsaneleri” adıyla ilk kez bir arada müzikseverlerle buluşmanın heyecanını yaşarken, performanslarıyla müzikseverlere unutulmaz bir gece yaşattılar.
Katılımın yoğun olduğu festivalin final gecesinde dev sanatçılar hep birlikte çaldıkları şarkılar kadar solo performanslarıyla da dinleyenleri mest ettiler.
Yurt içindeki başarılarının yanı sıra Türk klarnetini dünyaya tanıtan klarnet virtüözleri Hüsnü Şenlendirici, Serkan Çağrı, Kirpi Bülent ve dünyaca ünlü klarnet sihirbazı Vassilis Saleas, eşsiz yorumlarıyla festival katılımcılarına hafızalardan silinmeyecek anlar yaşattılar.
“Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) İyileştirme Programı”na dahil edilen Karabük’ün Safranbolu ilçesine bağlı Yörük köyünün, yapılacak çalışmaların ardından uluslararası tanınırlığının artırılıp en iyi turizm köyleri arasında yer alması hedefleniyor.
“Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) İyileştirme Programı”na dahil edilen Karabük’ün Safranbolu ilçesine bağlı Yörük köyünün, yapılacak çalışmaların ardından uluslararası tanınırlığının artırılıp en iyi turizm köyleri arasında yer alması hedefleniyor.
UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki Safranbolu’nun küçük bir maketi görünümünde olan Yörük köyü, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1997’de Türk-Türkmen köyü oluşu ve tarihi yapılarının görkemi dolayısıyla koruma altına alındı.
Advertisement
Her yıl binerce yerli ve yabacı turisti ağırlayan, çamaşırhane, konak ve camilerin içinde bulunduğu 93 tescilli tarihi eserin yer aldığı Yörük köyü, Kültür ve Turizm Bakanlığı koordinesinde Valilik öncülüğünde yapılan başvuru sonucu, tarihi ve kültürel varlıkları, özgün mimarisi, geleneksel yaşam tarzı ve doğal güzellikleriyle öne çıkan destinasyon olarak “UNWTO İyileştirme Programı”na dahil edildi.
Kırsal alanların turizmle sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ulaşmasını desteklemeyi ve eksikliklerin giderilmesinde rehberlik sağlanmasını amaçlayan programla, köyün sürdürülebilir turizm uygulamalarını geliştirmesi, uluslararası tanınırlığını artırması ve turizmi kırsal kalkınma aracı olarak etkin şekilde kullanabilmesi için destek ve yönlendirme sağlanacak.
“Yörük köyü uluslararası alanda dikkati çeken bir destinasyon”
Vali Mustafa Yavuz, AA muhabirine, Karabük’te turizm açısından güzel değerlerin bulunduğunu söyledi.
Advertisement
Yörük köyünün UNWTO İyileştirme Programı”na dahil edildiğini bildiren Yavuz, “Özellikle pandemiden sonra kırsal alan çok daha ön plana çıktı, cazibesi daha çok arttı. Bu kapsamda köylerimizdeki bu cazibeyi değerlendirme ve kırsal turizmi geliştirme kapsamında çalışmalarımıza başladık.” dedi.
Yavuz, Kültür ve Turizm Bakanlığı önderliğinde, Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü, Kalkınma Ajansı ve yerel paydaşlarla Karabük’te tarama yaptıktan sonra Yörük köyünün “en iyi turizm köyü” programına dahil edilmesiyle ilgili nisan-mayıs aylarında çalışmalara başladıklarını anlattı.
Bağımsız ve uzman uluslararası kuruluş tarafından yapılan değerlendirmelerden sonra köyün programa dahil edildiğini aktaran Yavuz, “Bu anlamda gerçekten mutluyuz. Bu değerlendirme 9 kriter üzerinden yapıldı. Yörük köyümüz, Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinin yaşandığı yerleşim yerlerinden biri. Mimarisiyle, geleneksel yaşantısıyla, üretimiyle ve kültürel altyapısıyla özgün bir köyümüz. İnşallah bu iyileşme kapsamındaki çalışmalarımızı yaparak, Yörük köyümüzü en iyi turizm köyleri arasına sokmayı hedefliyoruz.” diye konuştu.
Vali Yavuz, Yörük köyünün tarihinin Safranbolu’nun tarihiyle müşterek olduğuna dikkati çekerek, “Safranbolu’muzun mimarisiyle benzer tarafları var. Köyümüzü doğası, kültürü ve mimarisiyle ülkemize, bölgemize ve dünyaya tanıtma amacıyla çalışmaları yaptık. Yörük köyü, inşallah bundan sonra hak ettiği yerlere gelecektir.” ifadesini kullandı.
Advertisement
Köylüler, “daha fazla turisti çekecek” karardan memnun
Yörük köyü muhtarı Mustafa Reşit Recepoğlu, köylerinin programa dahil edildiği haberini alınca çok mutlu olduklarını dile getirdi.
Köyleri için iyi şeylerin yaşanacağına değinen Recepoğlu, “Köyümüzün alt ve üst yapısıyla ilgili bazı projeler yapıldı. Program kapsamında bazı projeler daha yapılacak. Yörük köyü Safranbolu’nun güzide köylerinden birisi. Turizmde öncü bir köy. 600-700 yıllık köyüz. Kültürel açıdan zengin mimariye sahibiz. Köyümüzde yurt içi ve yurt dışından çok sayıda turist ağırlıyoruz.” şeklinde konuştu.
Köy sakinlerinden Ender Gümüş de köydeki evlerin neredeyse tamamının konak şeklinde yapıldığını anlatarak, kararı sevinçle karşıladığını, gelecek günlerde daha fazla yerli ve yabancı turist ağırlayacaklarına inandıklarını ifade etti.
Advertisement
Köyde yöresel mutfak işleten Coşkun Çelik de yeni gelişmeyle, iyileştirme çalışmalarının hızla tamamlanacağını vurgulayarak, şunları kaydetti:
“Köy, Türk kültürünü yansıtıyor. Misafirlerimizin etkilendiği bir köy. Proje kapsamında gelen turistlerin daha da iyi hizmet alabileceği ve memnun kalacağı alt yapıya sahip oluruz. Bu kültürün dünyada da bilinmesi ülkemiz, şehrimiz ve köyümüz adına iyi olacaktır. Köyün, programa dahil edilmesiyle daha fazla misafir ağırlayacağını ve gelen misafirlerin memnuniyeti yönünde alt yapı çalışmalarının devam edeceğini düşünüyorum.”
Doğasever gittiği her noktada çapa yardımıyla küçük çukurlar açarak meşe palamudunu toprakla buluşturuyor ve geleceğin ormanlarına ilk adımı atıyor.
Doğanın kucağında huzur bulan doğasever Caner Canerik, olgunlaşan meşe palamutlarını büyük bir özenle dalından topluyor. Zorlu bir çalışmanın ardından çantasına yerleştirdiği bu tohumlarla atıl ve kıraç arazilere doğru yola koyuluyor.
İstanbul’da uzun yıllar televizyon ve gazetecilik sektöründe çalışan 50 yaşındaki Caner Canerik, şehir yaşamının karmaşasından yorulunca, 2006 yılında memleketi Tunceli’nin Pülümür ilçesine bağlı Kırmızıköprü köyüne geri döndü.
Advertisement
Ailesinden miras kalan tek katlı köy evine yerleşen Canerik, burada zamanla çevresindeki insanların kültürünü, tarihini ve yaşanmış hikayelerini kayıt altına almaya başladı. Bu çalışmalarını belgesellere dönüştüren Canerik, yöreye ait zenginlikleri görünür kılmaya çalıştı.
YAŞLILARDAN DİNLEDİĞİ MASALLARI KİTAPLAŞTIRDI
Doğayla iç içe bir hayat sürdürdüğü köyünde bir dönem arıcılıkla uğraşan yazar, daha sonra bölgedeki yaşlılardan dinlediği masalları derleyerek kitaplara dönüştürdü. Topladığı kültürel ve tarihî verileri özenle arşivleyen Canerik, bu birikimleri geleceğe aktarmayı kendine misyon edindi.
Son 7 yıldır ise yeşil bir gelecek hayaliyle, Tunceli’nin çeşitli noktalarını ağaçlandırmak için çalışıyor. Özellikle sonbahar aylarında meşe palamudu ekimine ağırlık veren Canerik, haftanın belirli günlerinde aracına atlayıp ormanlık alanlara doğru yola çıkarak doğaya kendi izini bırakıyor.
Advertisement
TOPLADIĞI PALAMUTLARI TOPRAĞA EKİYOR
Doğanın kucağında huzur bulan Caner Canerik, olgunlaşan meşe palamutlarını büyük bir özenle dalından topluyor. Zorlu bir çalışmanın ardından çantasına yerleştirdiği bu tohumlarla atıl ve kıraç arazilere doğru yola koyuluyor. Gittiği her noktada çapa yardımıyla küçük çukurlar açarak palamutları toprakla buluşturuyor ve geleceğin ormanlarına ilk adımı atıyor.
Canerik’in bu çabası sırasında doğanın cömert yüzü de ona eşlik ediyor; pek çok yaban hayvanını yakından gözlemleme fırsatı buluyor. Son olarak, Nazımiye ilçesinin yaklaşık 2 bin 500 metre yükseklikteki Düzgün Baba Dağı eteklerinde meşe palamudu ekimi gerçekleştiren Canerik, bölgenin doğasını yeniden canlandırmayı hedefliyor.
“HER BİR PALAMUT, GELECEĞE BİR UMUT TAŞIYOR”
Advertisement
Doğa ile uyum içinde yaşamayı ilke edinen Canerik, yaklaşık 7 yıl önce başladığı bu anlamlı yolculuğu hakkında şunları dile getirdi:
Tunceli’de pek çok hatıra ormanı oluşturuluyor ya da gönüllüler belirli bölgeleri ağaçlandırmaya çalışıyordu. Ancak dikilen fidanların bakımı genellikle ihmal edildiği için maalesef kuruyup yok oluyorlardı.
Ağaçların bakım süreci, dikimden çok daha fazla emek ve maliyet gerektiriyor. Bu yüzden meşe palamudu ekimi, doğa için daha pratik ve sürdürülebilir bir yöntem olarak öne çıkıyor. İlk etapta 300 palamut ektim, zamanla bu sayı 2 bine ulaştı. Her bir palamut, geleceğe bir umut taşıyor.
“ORMANLAŞTIRMA ARTARSA PORSUKLAR DA RAHATLAYACAK”
Advertisement
Caner Canerik, meşe palamudu ekiminin büyük bir çaba gerektirmediğine dikkat çekerek, bugüne dek ektiği palamutların yaklaşık yüzde 25’inin filizlenip büyüdüğünü paylaştı. Çoğunlukla kıraç arazilere ektiği palamutlarla doğaya katkı sunmayı hedefleyen Canerik, bu süreçte karşılaştığı en özel canlılardan birinin porsuk olduğunu belirtti.
Açık alanlarda yaşamayı seven bu hayvanı doğal ortamında görme şansı bulduğunu anlatan Canerik, şunları söyledi:
Eğer Tunceli’de geniş bir orman alanı oluşturmayı başarabilirsek, porsuk ve diğer yaban hayatı bu topraklarda daha huzurlu bir yaşam sürecek ve bölgede bir ekosistemi yeniden inşa etmiş olacağız.
YAZILARINI DOĞADA KALEME ALIYOR
Advertisement
Yazılarını doğada kaleme aldığını ifade eden Canerik, bu tercihiyle ilgili şunları ekledi:
Kapalı alanlarda çalışmanın zorlukları var. Beş yıl önce masalları derlemeye başladığımda kapalı bir ortamda yazmak yerine, doğanın çeşitli köşelerinde yazmayı tercih ettim. Yaklaşık 80 farklı noktada masa ve sandalyemi doğaya taşıdım; bu sayede inanılmaz verimli çalışabildim. Özellikle sonbaharda palamut ekimi için doğaya çıkmak, ruhuma da çok iyi geliyor. Yaptığım işin olumsuzluklarından uzaklaşıp kendimi doğanın içinde buluyorum; bu bana büyük bir huzur ve yenilenme sağlıyor.
Türk dizi sektörünün kalbi, 14-15 Kasım tarihlerinde Kadir Has Üniversitesi‘nde düzenlenen “Dizi Günleri” etkinliğinde attı. Popüler Kültür ve Sanat Derneği ile Episode derginin organizasyonunda gerçekleşen bu etkinlik, Sinema Genel Müdürlüğü desteğiyle, sektör profesyonellerini ve geleceğin yaratıcılarını bir araya getirdi.
Dizi Günleri, Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından ilgiyle izlenen dizilerin yaratıcılarını, senaristlerini, yapımcılarını ve oyuncularını bir araya getirerek, dizi sektörünün globalleşen yüzüne ve geleceğine ışık tuttu.
Yoğun Üretim Süreçleri ve Zorluklar
Etkinlik boyunca, Türk dizilerinin ulusal ve uluslararası alandaki başarısını yaratan isimler, yaratıcı süreçlerini ve sektörel öngörülerini katılımcılarla paylaştı. Dizi Günleri’nin ilk oturumunda ekranların yeni fenomeni Kalpazan dizisinin Kreatif Yapımcısı Mehmet Ada Öztekin ve oyuncu Sarp Akkaya yer aldı. Kalpazan dizisinin yaratım süreci ve karakterlerinin konuşulduğu oturumda ayrıca Türk dizilerindeki uzun çalışma saatlerinin ve zorlu üretim süreçlerinin, dünya genelinde başka bir örneği olmayan bir çalışma düzeni oluşturduğu belirtildi.
Advertisement
Oyuncular, dizi oyunculuğunun yalnızca bir eğlence aracı değil, aynı zamanda yüksek bir emek ve sorumluluk gerektirdiğini vurguladılar. Bu süreçte, her işte olduğu gibi en iyisini yapma yükümlülüğünün altı çizildi.
Türk dizilerinin gerçek hikayelere odaklanması ve bu hikayelerin evrensel bir hale getirilmesi gerektiği, etkinlikte sıkça dile getirilen konular arasındaydı.
Yaratıcılık ve Karakterlerin Önemi
Türk dizilerinin önemli senaristlerinden Ayfer Tunç ve Sema Ergenekon, düzenlenen panelde hikâye ve karakter yaratma süreçlerini samimi bir şekilde paylaştı. Panel, dinleyicilere Türk dizilerinin yaratıcı dünyasını yakından tanıma fırsatı sundu. Panelde ayrıca Türk dizilerinin uzun sürelerinin, yaratıcı ekipler üzerindeki etkisi ve sektörel zorluklar tartışıldı. Bu zorluklara rağmen senaryo yazımında sürekli gelişim ve değişimin önemi vurgulandı.
Genç yazarlara ilham veren bu panel, dinleyicilere senaryo yazımı ve hikâye anlatımı konusunda yeni bakış açıları sundu.
Advertisement
“Mizahta Yeni Dönem” Paneli
Türk mizah dünyasının başarılı isimleri Volkan Öge ve Kerem Özdoğan, Türk mizahının geçmişten bugüne dönüşümünü ve günümüzde komedi üretmenin zorluklarını ele aldı. Dijital platformların yaratıcılığı şekillendirmedeki rolü ve bu platformların sunduğu yaratıcı özgürlükler, oturumun öne çıkan konuları arasında yer aldı. Aynı zamanda, sosyal medya ve linç kültürünün yaratıcı süreçlere etkisi üzerine de kapsamlı bir tartışma yapıldı.
Pazarlama ve Yurtdışı Başarıları
Advertisement
BluTV’nin CMO’su Merve Naz Atmaca Özdurak’ın gerçekleştirdiği pazarlama atölyesinde, dizilerin farklı kitlelere nasıl etkili bir şekilde pazarlanabileceği detaylı bir şekilde ele alındı. Atölyede ayrıca, platformların kullanıcı alışkanlıklarını analiz ederek nasıl daha etkili stratejiler oluşturulabileceği üzerinde duruldu. Bu oturum, genç iletişimcilere pazarlama dünyasında yeni perspektifler kazandırdı.
Türk dizilerinin uluslararası alandaki etkisi de etkinliğin önemli başlıklarından biriydi. Türk dizilerini yurtdışında tanıtan ve satışını üstlenen Ekin Koyuncu Karaman (OGM Universe), Hasret Özcan (Inter Medya) ve Müge Akar (ATV Distribution), Türkiye’nin dünya çapında dizi ihracatında ilk üçte yer almasının ardındaki başarı hikayelerini paylaştı. Özellikle, Türk dizilerinin güçlü duygusal anlatımları ve etkileyici hikaye örgülerinin, Akdeniz ve Latin Amerika gibi kültürlerde büyük ilgi gördüğü ifade edildi.
Genç Yeteneklere İlham Veren Bir Etkinlik
Advertisement
“Dizi Günleri,” gençlerin sektöre dair sorularını yöneltebildiği, profesyonellerden ilham aldığı ve yaratıcı süreçlere dair eşsiz bir perspektif kazandığı benzersiz bir etkinlik olarak tamamlandı. Organizasyona katılan tüm konuşmacılar, Türk dizi sektörünün geleceğine dair umut verici mesajlar verirken, genç yeteneklerin sektörde yer bulma yolculuklarına ışık tuttu.
Etkinlik, Türk dizi sektörünün geleceği ve globalleşme trendleri üzerine kapsamlı bir platform sunarak hem sektör profesyonellerinin hem de dizi tutkunlarının takdirini kazandı.